Ben bir garip, merhaba. Merhaba okuyucu! Nasılsın? Daha doğrusu; nasıl olduğunu biliyor musun? Gerçekten de biliyor musun?!. Ben mesela; bir garip. Bu kadar!
Sanıyorum ki ahmak ve bir o kadar da biçare'yim ben. Zira bu sahnede bana verilen karakterin dışına çıkabilecek, doğaçlama yapabilecek kudreti bulamıyorum kendimde... İşte o kadar zayıfım!..
Ama elbette tedavüldeki bir durumu izah etmemek, büyük bir noksanlık doğurmakla kalmayıp, bir de o durumu inkara girer; Bütün insanlar en az benim kadar zayıf olduğu için ve insanlığın tıynetinde "ego" denilen bir çıban olduğu için ve bu çıban insanda zayıflığın mevcudiyetini tüm varlığıyla inkara giriştiği ve inkarından mütevellit, ondan kurtulma çabasına girişmediği için bu zayıflığa farklı bir isim vererek onu, kendisini rahatsız etmeyecek bir duruma götürüyor ve onunla kolkola sonbahar yağmurlarında ıslanıyor: "Yaşanması gerektiği gibi yaşamak!"... İşte şimdi, şu an zayıflığımdan kurtuldum -egom inandırdı- kurtuldum! İnsanların nezdinde "olması gerektiği gibi olan insan" oldum, -ne mutlu bana(!)
Ne zaman ki bu (artık başka isimle adlandırılan ama benim bu isminden daha çok hoşlandığım) zayıflığımdan kurtulurum, işte o vakit bu doğaçlama yeteneğim, -az evvel sıraladığım sebeplerle aynı sebepten- insanlar tarafından delilik diye adlandırılmaya başlayacaktır... O vakit geldiği ve benden savunma istendiği ve buna zorlandığım zaman edeceğim bir, yalnızca bir kelam olacaktır; "Uslu'dan gelir ve Uslu'dan yeğdir delimiz!"...
Yorumlar
Yorum Gönder