Yine yürüyorum, saçlarımda huzursuzluk veren kederlerim. Dalgın bir serseri mayın gibi değil bu sefer; daha durgun. Belki bataklık... 

Kulağımda çalmayan bir müziğin ahengiyle zihnimde ritim tutturmuş yürüyorum. Yol nereye gidiyor, ben nereye gidiyorum, bir yere gidiyor muyum? Bilmiyorum, yalnızca yürüyorum...

Yürümekten de bıkamadım gitti; Ne zaman daralsa göğsüm, takılsa aklım bir fikre, kapaklansam ruhum üstüne, yürümeye başlıyorum. Ne keyif aldığımı sormamam elzem yürümekten. Bu durmadan, usanmadan yürümelerin bir manası olmalı muhakkak! 

"Belki de yoktur. Ama başka neyim var ki yürümekten gayrı... Adım atmaktan başka kimim var ki... "

....

Yaşanmışlıklarımın arasında geziniyorum; Pişmanlıklarımla karşılaşınca köşe bucak kaçıyor, hayallerimin deryasında boğulmaktan korkuyor, yüce düşüncelerimin ışığında kör olmaktan çekiniyorum... Tam bir Mayın Tarlası yani..!

Ama her ne hikmetse, en çok burada, bu mayın tarlasında güvende hissediyorum kendimi; Burada hiçbir şey bana zarar vermez sanki; canıma kast edecek, ruhuma yara açacak kimse yok gibi... Yanılıyor muyum? Olsun, yanılıyor olsam dâhi mutluyum burada; en çok bu mayın tarlası bana değer veriyor gibi çünkü; yalnızca o önemsiyor, o koruyup kolluyor beni her bir ziftten sanki. Bana "Korkma" diyor ."Ben Sen'im, sendenim... Yalnızca senin için varım, sadece senindir bu dünya. Hiç korkma sakın..." diyor.. 

Ben de, ben de kırılmış bir dal gibi hissediyorum kendimi; Yüreğimin çatlaklarının iyileştiğini, iyi olduğunuu, sızlamadığını hissediyorum o bunları söyledikçe... Annemin rahmindeyim de henüz kimsenin benden haberi yok sanki, annemin bile... Midesi de bulanmadı daha. Cinsiyetimin ne olduğunu merak etmiyor henüz kimse. Henüz tekme de atmadım anneme...Yani hâlâ bir cenin'im; sessiz, sakin, huzurlu ve de tek başıma...O denli sûkun dolu ve o denli yalnızım işte.... 

....

Bu "huzur" adındaki çiyan da neyin nesi! Nereden çıktı şimdi.? Korkutuyor beni bu çiyan. Kendisine alıştırıp sonra bırakıp gitmesinden ve beni yüzüstü kapaklamasından korkuyorum.... Evet, gerçek dünya böyle. Gardını indirmekten korkutuyor insanı. Her an tetikte olmalı insan. Kederin hangi sapaktan karşına çıkacağı belli olmuyor...hüznün hangi bakıştan bulaştığı, acının ise hangi sözde olduğu hiç ama hiç belli olmuyor...Sırtını dayadığın duvara iyi bakmalısın, dikenli sarmaşıkları olmasın sakın. Sana baktığında gülen gözlerin sıcaklığına kanmayasın; Cehennem ateşi de olabilir ruhuna o sıcaklık. Sarılırken kaburgalarını kıracak gibi olan o güçten sakınmalısın...

....

En iyisi kafanın içindeki mayın tarlanda yıllanmak. Öleceksen de kendi mayınından olsun ölümün... Hem kimseyi de suçlamazsın böylece.

Evet, en iyisi mayın tarlam... Orda kimse yakmaz cânımı, yakamaz! Orda, orda ne bileyim işte.!  

....

Saçmalamaya başladım iyice.! Birazdan bu rüyadan uyanacağım ve bunca şeyi unutacağım. Belki rüyamı bile anımsamayacağım ve her gün ki gibi insanların arasına karışacağım... Her an tetikte olacak, sağı solu kolaçan edeceğim, etmem gerek! Hiçbir göze de bakmamalı gözlerim..! ; Aşık da olmamam gerek!

Zira aşkın gereği yok şimdi... İntihar aletim olarak kalsın kalbimin on kapaklı sandığında. Belki bir gün canımdan usanırım da göçmek isterim bu dünyadan, belki o zaman... Zira ondan etkili bir silah olmasa gerek! 


Bir de serseriler; bulaşmamalıyım onlara o tenha sokaklarda. Para isterlerse de cüzdanı atıp kaçmalıyım. Hem zaten buna değecek bir param da hiç olmadı cebimde... 

....

Keşke bu dünya bir rüya, mayın tarlam ise gerçekliğim olsaydı...Off, keşke hep mayın tarlamda kalabilsem, orada yaşayabilseydim....

Ama n'aparsın işte.

O işler öyle olmuyor pêk, bilirsin...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Şeytanla Savaşma Zorunluluğu

Yalnızlık Tiradı

SIÇMANIN FELSEFESI