Büyümek...

Yokuş var, aşağıdan yukarıya doğru inen bir yokuş var.... Ve bizler, o yokuşun tırmanıcıları! Yukarıya çıktıkça daha da aşağılarda bir düzeye ulaşıyoruz. Daha bir aşağılıklaşıyoruz... Dostlar, arkadaşlar, öyle cümbür cemaat kahvehane köşeleri oturuşları, öyle toprak sahalarda elbiseleri terden sırılsıklam edinceye değin bir topun peşinden anlamsızca(!) koşuşturmacalar seyrekleşmeye, akşamları saklambaç ve daha nice fuzuli hınzırlıklarla mahalleyi inletmeler pek bir uzak görünmeye başlıyor... Bir vakitler birlikte dönülen ve "İçimi çok güzel haa" denilen cigaralara tenezzül edilmemeye başlanıyor artık. Artık sorun, nasıl haytalık edileceği fikri olmuyor; küçüklerin haytalıkları sorun olmaya başlıyor. "Aha sakız parası çıktı" diye sevinilen harçlıkların yerini "Bu para bana yetmiyor, nasıl daha fazla para kazanabilirim?"ler almaya başlıyor...

"Ben kimim? Bu dünyada ne işim var? Neden varım? Amacım, gayem nedir?" gibi sorular o kadar dolu dolu seriyor ki kendilerini gözler önüne, "Annem eve geç gittiğim için bana çok kızar mı acaba"lar mecburi olarak geri dönüşsüz sürgünlere gönderiliyor...

En kötüsü de...evet en kötüsü de, bütün onca anlamsız şeylerin artık bize "anlamsız gelmeye başlaması" oluyor... En can acıtanı da bu olsa gerek... Anlamsızlaşıyor olmaları...

Evet, doğru bildiniz; Artık büyüyoruz... O ummandan da geniş hafsalamızı küçültüyor, küçülttükçe de büyüyoruz!

Ah o melun büyümek!.. Ah ki sana büyümek... 

Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Şeytanla Savaşma Zorunluluğu

Yalnızlık Tiradı

SIÇMANIN FELSEFESI