En Büyük Dost, Düşmandır.
Şu ana kadar yapılan savaşların en amansızları, sistemlerle ve fikirlerle yapılan savaşlardır. En imkansıza yakın olanlar devamlı olarak onlar olmuştur. Ne kadar güçlü ve ihtişamlı olursa olsun, düşman bir insan olduğu zaman kudretinin hafif bir meltemle savrulabilecek kadar cılız olduğu anlaşılmalıdır. Bu hafif meltem bir kurşun, ecele götüren zaman ya da gücünün ve konumunun elinden alınması olabilir.
Ama sistemler öyle değildir. Sistemler fani bir insan ömrü ile kısıtlı değildir, sistemlere kurşun işlemez, rütbesi düşürülemez, hapsedilemez. Bundan ötürü en büyük savaşlar sistemlerle yapılan savaşlar, en büyük galibiyetler sistemlere karşı elde edilen galibiyetler ve en büyük devrimler de sistemlere karşı yapılan devrimlerdir. Yani dolayısıyla en büyük fatihler, sistemlere karşı muzaffer olabilmiş fatihlerdir. Cılız bir düşman (insan) ile yapılan muharebeden galip çıkmak, cılız bir galibiyet getirir. Büyük kafaların, büyük yüreklerin talip olması gereken hasım, insanlar değil sistemlerdir. Kişiyi en yükseklere, en çetin havalara götürebilecek mutlak düşman! Aksi durumda düşman zayıf (insan) olursa kişinin ruhunun bütün gücünü sarf etmesine ve tam potansiyelini ortaya çıkarmasına gerek olmadan alt edilebilir ve kişinin aslı tam anlamıyla anlaşılamaz. Andre Gide'nin de dediği gibi; "Açılmamış kanatların genişliği bilinemez."
Peki, düşman aramak ve onunla savaşmak gerekli midir/neden gereklidir? Gereklidir. Hem de kaçınılmaz olarak. Çünkü potansiyel, konfor alanında ortaya çıkmaz. Kömür yüksek ısıda elmasa dönüşür, kaslar zorlandığı ölçüde belirir ve güç kazanır. Keza kişi her halükarda bir savaşım içerisindedir. İsmet Özel'in "Dünyaya gelmek, bir saldırıya uğramaktır. Doğan bebek, havanın ciğerlerine olan saldırısının verdiği acıyla haykırır. Soğuk saldırır bize, sıcak saldırır. Açlığın, hastalığın, korkunun saldırılarını savuşturma yoluyla yaşarız, hayatta kalırız. Yaşıyor olmak, savaşıyor olmaktan başka bir şey değildir." sözleri buna en güzel açıklamadır.
Hiçbir şey, başa çıkılan zorluklar kadar kişiyi güçlendiremez. "Beni öldürmeyen şey güçlendirir." der Nietzsche. Ve asır geçtikten sonra ekler Necip Fazıl Kısakürek:
"Ey düşmanım, sen benim ifadem ve hızımsın;
Gündüz geceye muhtaç, bana da sen lazımsın!.."
Durum böyle iken kişinin kendine ve kudretine denk bir hasım bulması, en az onu yenmesi kadar mühimdir. Hatta yenmesinden çok daha mühimdir. Keza göğüs göğüse yapılan vuruşmalardan muzaffer çıkılamasa da savaşçı, her şeyiyle kendini mücadeleye verdiği için yine kazanmıştır bir açıdan.
Yazıyı Che Guevara'ya atfedilen bu iki söz ile bitirelim:
"Unutma; Kaybettiğinde değil, vazgeçtiğinde yenilirsin."
"Belki hiçbir şey yolunda gitmedi; ama hiçbir şey de beni yolumdan etmedi!"
👏😂
YanıtlaSilYaşıyor olmak, savaşıyor olmaktan başka bir şey değildir.
YanıtlaSil