12 KIZGIN ADAM Film İncelemesi
Doğru diye nitelendirdiğimiz pek çok şeyin doğruluklarının sorgulanabilirliği üzerine çok detaylıca hazırlanmış bir film 12 Kızgın Adam. Doğrunun arayışında kendimize rehber belleyebileceğimiz türden bir film olduğunu söylemek abes kaçmaz herhal. 'Doğru'cu algımızın o kadar da doğrucu olmayabileceğini bize göstermekle kalmayıp aynı zamanda kendimiz ve yaşantımız üzerine çok kapsamlı bir öz eleştiri sürecine girmemize olanak sağlaması da kuvvetle muhtemeldir. En azından, bendeki tesiri böyleydi.
Derler ki, Sokrates bir mahkemedeki kırk jüriden biri olup bir davada şüphelinin masum olduğuna dair oy veren tek insan olmuştu. Davanın sonucunda jurinin bütünü de masumiyet oyu vermesiyle şüpheli kişi suçsuz bulunmuştu. Ve Sokrates, "tek kişi de doğruyu söylese doğru, doğrudur ve geriye kalan herkes yanlışın doğru olduğunu söylese de yine de yanlış, yanlıştır." demiştir. Tıpkı filmde olduğu gibi.
Filmin esinlendiği nokta o mahkeme olayıdır. Ayrıca jurilerin arasında kadın olmamasını da açıklıyor bu durum. Bilakis o zamanın Atina'sında juri, erkeklerden oluşuyordu.
Konunun çıkış noktası bu olduğu için, öncelikle bu konuya ağırlık vermek, filmin vermek istediği mesajın daha iyi anlaşılmasında yardımcı olacaktır.
Sokrates, "yüz kişinin yüz'ü 'şu doğrudur' dese de o yanlış olduğu müddetçe yanlıştır demiştir. Bu, doğruya olan sarsılmaz bağlılığının en büyük göstergesiydi. Ayrıca Sokrates, ‘Devlet’ kitabında demokrasinin yanlış bir toplum biçimi olduğunu ileri sürmüştür. Bunu, her insanın bilgi seviyesinin aynı değilken hepsinin oyunun eşit derecede kabul edilmesinin, bilgili, oy vermeye yetkili kişilere ve doğruya karşı yapılan bir haksızlık olarak görmüştür.
Filme döndüğümüzde;
Belirli bir kaç unsurun özellikle ağır bastığını belirtebiliriz. Onlar, şunlardır:
- Doğru diye gördüğümüz şeyler, aslında bir yanılsamadan ibaret olabilir. Duyularımız bizi yanıltabilir. Göz önünde olan şeyler, ilk görülen şeylerdir. Bernard Russel "Yaptığımız şeyleri yapma sebebimiz her zaman birinci sebep olmayabilir. Aklımıza gelen ilk sebep, bizim için en makul ve masum sebeptir. Asıl sebep ise ilk sebebin ardına gizlenen ikinci veya üçüncü sebeptir çoğu zaman" demiştir. İyi görünen şeylerin içinde iyi olmayan şeyler muhakkak olabilir. Gözü kapalı güvenmemeliyiz hiçbir zaman. Şüphe bizi doğruya götüren en güçlü araçlardandır.
- Filmde son suçsuz oyu veren adamın, sonuna kadar suçlu oyunda diretmesinin sebebinin, şüpheli çocuğun suçlu olduğunu düşünmesinden çok, kendi oğlu ile arasındaki yaşanmışlığın, olan durumu net görmesine engel olması olduğuna tanık olmuştuk sonlara doğru. Dolayısıyla bu örnekle, deneyimlerin doğruya müdahalesinin ne derecede ölümcül yanlışlara götürebileceğini görmek mümkün.
- Tek bir doğrunun olmaması durumu, filmde çok iyi bir şekilde işlenmiş. Başta hayır oyu veren juri dışındaki herkesin tamamen inanarak suçlu bulduğu çocuğun, en sonda hepsi tarafından suçsuz bulunmasına tanıklık etmenin kendine has bir ürperticiliği hissedilebiliyor. Bakış açısının veriyi şekillendirme ve tanımlama noktasında mutlak bir tiran ve hatta cellat olabildiğini gösteriyor film bize. Bu nedenle doğruya ulaşmaya çalışılırken şahsi deneyimleri araya katıp veriyi muğlaklaştırmamak, elden geldiğince tarafsız olmak çok önemli bir etkendir.
- Filmde bir çok jürinin, çocuğun suçlu olduğuna inanmalarından ziyade, bir an önce normal hayatlarına dönebilmek için oylamayı bitirme çabası görülüyor. Bu, kişinin çıkarlarının doğru üzerinde büyük tahakküm kurabileceğine güzel bir örnektir.
- Konu ne olursa olsun, tek taraflı bakmanın kişiyi yanılgıya götürme ihtimalinin kuvveti anlaşılıyor film boyunca.
Ayrıca filmin içeriğine biraz değinmemiz, filmin vermek istediği mesajları daha iyi almamız için zaruridir:
Filmin başlarında, juri üyeleri birbirleri ile şakalaşıyor, az çok neşeli görüntüler sunuyor bize. Hemen hepsi, diğerine yaptığı meslekten bahsediyor; akşam ki maçtan konuşuyor, hangi takımı tuttuklarından bahsediyorlar birbirlerine. Ancak asıl tartışmaları gereken dava sanki onları ilgilendirmiyordur. Keza hepsi karara varmıştır ve çocuğu umursamadan idama gönderip, işlerine geri dönmek istemektedirler.
Aralarından yalnız biri vakur ve düşünceli gözükmektedir... Bütün ilgisini üzerinde konuşmak için toplandıkları davaya vermiştir o jüri. Oylama sırasında çocuğun suçsuzluğuna yönelik yalnız o oy kullandığında juri sinirlenip ona karşı saldırgan ve ötekileştirici bir tutum sergilemeye başlıyor. Bir çoğunun, bir çocuğun suçsuz yere ölmesi ihtimali umurunda dâhi değildir. Kimi akşamki beyzbol maçına yetişme telaşında, kimi yarım kalan işlerini halletme kaygısında, kimi ise yağmur yağmadan bir an önce eve yetişme endişesini taşıyor üzerinde. Aralarında yalnız 8 numaralı jüri gerçekten çocuğun suçluluğunu sorgulama ve doğruya ulaşma kaygısını taşıyor.
Çünkü o adamın, vereceği kararın sorumluluğunun bilincinde olduğunu söyleyebiliyoruz. Suçsuz yere bir insanın ölümüne sebep olmanın ağır bir yük olduğunu bildiği için çok daha önceden detaylı araştırmalarda dâhi bulunmuş yerinde tespitlerde bulunmak adına.
Binaenaleyh, adamın yüzünde her zaman duran bir rahatsızlık, bir batma hissi yansıyor bize. Sanki silah zoruyla oraya götürtülmüş, kerpetenle ağzında kümelenen cümleleri söküp ortaya koyuyor gibi hissederiz film boyunca. Adamın yüzündeki bu batma hissinin nedenini, aldığı sorumluluğun farkında olup elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışmasına ve yanlış yapma korkusuna bağlıyorum.
Bu, yine Devlet kitabında Sokrates'in "Yalnız lider olmak istemeyenler liderliği hakeder. Çünkü yalnız o, liderliğin ne kadar ağır bir sorumluluk getirdiğinin farkındadır ve dürüst biridir." sözüne bir atıftır diye düşünmek yanlış olmasa gerektir...
12 Kızgın Adam filminin, hakikatleri arama rehberi olarak kabul görmeye layık olduğunu incelemenin başlarında belirtmiştim. Fikrin zikri mühimdir şiarıyla tekrar belirtmekte fayda buluyorum.
Son olarak, filmin vermek istediği mesajla paralellik addedebilecek bir alıntı bırakmayı ve kapanışı o akılda kalabilitesi yüksek fikirle yaparak zihinlerde kendine ufak da olsa bir yer bulabilmesini umud ediyorum.
"Bir kafa ne denli doğruya dayanabilir, ne denli doğruyu göze alabilir? Benim için git gide asıl değer ölçüsü bu oldu. Yanılgı (ülküye inanç) körlük değildir, yanılgı korkaklıktır. Bilgide her kazanç, ileriye atılan her adım yüreklilikten gelir, kendi kendine karşı sertlikten, dürüstlükten gelir." [Friedrich Nietzsche, Kişi Nasıl Kendisi Olur]
Esenlikle, kendinize karşı dürüstlükle kalın!..
Dipnot: Güncellenme tarihi 29.09.2023'tür.
Yorumlar
Yorum Gönder