İnsanları, yaşamları, gizde saklananları, görülmeyenleri; farkına dâhi varılmayanları, yahut yüzeysel bir şekilde ele alındığında dümdüz ve alalade gibi görünen ama biraz detaya indiğinizde, biraz pür dikkat baktığınızda görünürde kupkuru olan "şey"lerin bir anda kendi evrenlerinin kapılarını açmasını sonuna değin açmasını ve sizi içeriye buyur etmesini çok seviyorum.
Her ne kadar insana metafiziksel bir deneyim gibi hissettirse de aslında dünyayı ve çıplaklığını bütünüyle ele almak, bekaretinden öpmekten başka bir şey değil bu... Zihnimin yaşamlar ve hikayeler arkasında dolanmasını, Simurg kuşunun sırtında evreni boydan boya dolaşıp temaşa etmeyle bağdaştırıyorum...
Sanki her bilinmeyen yaşam, farkında olunmayan hikaye benim için keşfedilmemiş, insan eli değmemiş topraklar gibi ilgi çekici geliyor; Ve ben, One Piece'deki gibi hazine arayışçısı olan maceracılar tebaasındanım. Sanki benim varoluşum bir yaşama sahip olmaktan çok, yaşamlar arası seyahat etmek, hikayeler arasında gezinen bir gezgin olmak üzerine kurulu gibi... Toplumun gerektirdiği gibi yaşamayı en iyi becerebilecek yetkinlikteki insanlardan biriyimdir; ama o yaşam bana hiç ama hiç ilgi çekici gelmiyor. Ve ben, yaşamayı beceremiyor değilim, o yaşama hapsolmayı beceremiyorum. Ne zaman kendimi düzene hapsetsem, dizgin tanımaz ruhum alıp başını gidiyor bütün duvarları, parmakları parçalarcasına. Kimisi canavar der bana, kimisi hippi, kimisi deli ve hatta kimisi aptal. Ama ben bunların hiçbiri değilim esasında; yalnızca özgür bir ruhum. Varlığım bir insan bedeninin içine girip kirlenmemiş sanki diyebileceğimiz kadar özgür ve kendinden olan bir ruhum.
Ve, oluşumu seviyorum. Olduğum kişiden razıyım, razıyım, razıyım!.. Yaşasın eğlenen ruhlar, yaşasın başkaldıran insanlar!..

08.01.2023

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Şeytanla Savaşma Zorunluluğu

Yalnızlık Tiradı

SIÇMANIN FELSEFESI