Tarih boyunca bir çok düşünür, felsefe üzerine liyakatlı çabalarının sonucunda belirli bir felsefi birikime ve dâhi yetkinliğe ulaşmıştır. Bu ulaşımın sonucunda ulaştıkları farkındalıkları sistematik bir biçimde yazıya dökmüş ve bu husustaki çalışmalarını bu yolla elle tutulur bir hale getirmişlerdir. Onların seçtikleri kendini dışa vurma şekli bu olmuştur ve bunun karşılığını kimisi ünlenerek almıştır, kimisi ise ses getirememiş, yahut ölümünden bir müddet sonra anlaşılmıştır. Buraya kadar olan her şey belirli bir sistematik üzerinden ve gerektiği şekilde işlenmiştir. Hakedilmiş bir saygı, bir anlamaya çaba, üzerine kafa yorma ve gerekli görülen kısımları hayata uygulamaktır onlara vermekle yükümlü olunan borç. Ne kadar derin, ne kadar komplike ve ne kadar anlaşılması güç olduğu önemli olmaksızın onların payına düşen, yukarıda sıralanlardır.
Nietzsche ve en meşhur eseri "Böyle Buyurdu Zerdüşt" buna örnek olarak gösterilebilir. Nietzsche, bütün ömrünü Zerdüşt'ü yaratmaya adamıştır, bütün yazdıkları arayışları ve sorgulamaları onu yaratmak için uygun atmosferi yaratmak içindir. Zerdüşt, Nietzsche'nin Frenkeştayn'ıdır da denilebilir bir bakıma. Bu, hayran kalınası bir yaratımdır ve takdiri ziyadesiyle hakeder. Ancak Nietzsche'nin ömrü, daha ziyadesiyle enerjisi yarattığı eserin kendisi olmaya yetememiştir. Ki, Nietzsche'nin kendisi de bunun ayırdında idi ve buna potansiyeli olmadığını bildiği için o çabaya dahi girmedi denilebilir. Daha çok, gelecekteki Zerdüşt'ü Berserker zırhı gibi üzerine giyebilecek kabiliyeti olan kişi için hazırlayan bir demirci de denilebilir Nietzsche'ye. "Çekiçle Felsefe" tanımı da buna ziyadesiyle uyan bir tabirdir. Bir demirci edasıyla çekiciyle felsefe ateşinde dövdü Zerdüşt zırhını. Ama onu üzerine giyemedi. Kendisi de olanın farkında idi ve bir eserinde gelecekteki birinin Zerdüşt olacağını belirtmiştir.
Bir de diğer türlüsü mevcuttur... Bu ortaya çıkan nadir insanların arasında daha da nadir bulunanlar da mevcuttur. Onlar, bir asırda çıkan üç beş büyük kafadan daha nadir ortaya çıkarlar; üç beş asırda bir tarih sahnesine çıkan kafalardandır onlar. O sayılı kimselerin diğerlerinden ayrıldıkları nokta, onların felsefelerini ortaya koyuş şekillerinde yatar; Onlar da diğer büyük kafalar gibi bu dünyayı ve içindekileri tanıma ve tanımlama uğraşısına adarlar ömürlerini, ancak edindiklerini yalnız kaleme alma yoluyla değil, hayatlarına uygulama yoluyla da eserleştirirler. Onların en büyük eseri, bizatihi hayatlarının kendisidir. Felsefelerini hayatlarına uygulama yoluyla bizatihi kendilerini eserleştirirler denilebilir.
Hasan Sabbah, buna örnek olarak gösterilebilir; aradan geçen onlarca asırdan sonra bile Hasan Sabbah'ın handiyse herkes tarafından bilindiğini varsayabiliriz. Ancak Hasan Sabbah'a ait bir tane yazılı eser okunmamıştır şu ana dek ve kimse yazılı eserleri yoluyla tanıyıp hatırlamaz Hasan Sabbah'ı. Bu, hiç eser kaleme almamış olmasından değildir, kendi hayatının bizatihi eseri olmasından ötürüdür.
22.12.2022
Yorumlar
Yorum Gönder